AyFm 100.5
  • 20 Aralık 2025, Cumartesi

Acele Etmeden

Şimdilerde hepimiz zamanla yarışır hâle geldik. Bir yerlere yetişmeye, bir şeyleri tamamlamaya, bir sonraki an’a geçmeye… Günler hızla akarken hayatın tadı sanki aralarda bir yerde kaçıyor. Çok şey yapıyoruz ama pek azını gerçekten içselleştiriyoruz.

 

Modern hayat, her hareketimizde bize, fark ettirmeden ve sessizce şunu söylüyor: Daha fazlası mümkün. Daha hızlı ol, daha çok deneyimle ve sakın durma. Biz durmadıkça da her şey hızlanıyor; tatiller, ilişkiler, sohbetler… An’lar çoğalıyor ama bıraktığı izler silikleşiyor.

 

Oysa insanın bazen durmaya ihtiyacı var. Bir anın içinde kalmaya, onu anlamaya ve derinlemesine yaşamaya. Son dönemde hayatımıza sessizce yerleşen “Slow Living - Yavaş Yaşam” akımı bizlere tam olarak bunu hatırlatıyor.

 

Yavaş yaşam; tembellik, üretmemek ya da verimsizlik anlamına gelmez. Aksine, yaşanan deneyimi, ortaya konan üretimi, çalışma anını, hissedilen duyguyu; insanı, ilişkileri, doğayla kurulan bağı ve kendini tanıma sürecini daha sindire sindire yaşayabilmekten bahseder. Zihni biraz olsun susturmayı, an’da kalmayı ve yaşanan deneyimi hafızaya çok daha güçlü bir şekilde kaydedebilmeyi amaçlar. Yavaş yaşam, hız karşıtı bir akımdan ziyade bir dikkat devrimi olarak düşünülebilir; dikkatimizi, kendi isteğimizle ve bilinçli şekilde yönlendirebilme hâlinin altını çizer. Bir nevi

hayatı acele etmeden yaşama cesareti; dikkatini nereye vereceğini seçebilme iradesi.

 

“Yavaş yaşam” akımının kökeni, hepimizin yakından tanıdığı fast food kültürüne tepki olarak 1980’li yıllarda İtalya’da ortaya çıkan “Slow Food - Yavaş Yemek” hareketine dayanmaktadır. Hız ve tüketim odaklı alışkanlıklar yerine kaliteyi, bilinçli seçimi ve yerel olanı merkeze alan bu yaklaşım, zamanla yalnızca yemek kültürüyle sınırlı kalmaktan çıkarak çalışma biçimlerinden ilişkilere, şehir yaşamından rutin alışkanlıklara kadar geniş bir yaşam felsefesine dönüşmüştür.

 

Yavaş yaşam, günümüz dünyasının hızına karşı durmaktan ziyade; hayatı daha insani bir ritimde yaşama çağrısıdır. Belki de daha az koşup etrafımıza biraz daha özenle bakmalıyız. Daha az kaydedip, daha çok hatırlamayı öğrenmeli; odağımızı telefonlardan çok, hafızalarımıza çevirmeliyiz.

 

Yavaşladığımızda hayat küçülmüyor; bilakis derinleşiyor. Zaman durmuyor ama biz, yaşadığımız an’ın içerisine yerleşiyoruz. Koşmayı bıraktığımızda eksilmiyor, kendimize yaklaşıyoruz. Ve bazen iyi hissetmek için ihtiyaç duyduğumuz tek şey, dünyaya ayak uydurmak yerine; kendi ritmimizi geri kazanmak oluyor.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.