Eski bir İzmirli anlatıyor: İzmir’im, İzmir’im… Güzel İzmir’im…
Küçücük sokaklarında top koşturduğum, çember çevirdiğim, Gültepe’sinde horoz şekeri, Güzelyalı’sında elmalı şeker yediğim; çok yağmur yağdığında Bayraklı’nın yokuşlarındaki sele gönüllü kapıldığım, başıboş gezen eşekleriyle şehir turları yaptığım, seyyar manavların, seyyar yoğurtçunun ve dondurmacının yanık sesiyle yankılanan sokaklarında oluşan kalabalığa, koşuşturan kadınlara, teyzelere attığımız kahkahalarla neşelendiğimiz…
Akşam yazlık sinema önünde çekirdek çitleyerek keyifle bilet sırası beklediğim, şehrin en komik ulaşım aracı troleybüsle Alsancak–Konak–Üçkuyular arasında sırf zevkine gezdiğim, sadece 300 bin insanın yaşadığı o eski, canım İzmir’im…
“Kokar mokar ama tok tutar.” diye eğlendiğimiz Körfez’in kokusuna; bir denizkızının uçarak yüzleri yalayan saçları misali, yüzlerimize tatlı tatlı dokunan imbatına… Akşamları siyah bira eşliğinde gün batımına tanıklık edilen saatlerinin güzelliğine…
Kilizman’ında, Pina’sında, Ürkmez’inde denize girdiğimiz; akçaydan yapılmış kızartmanın, köftenin tadını hâlâ unutamadığım… İnciraltı’ndaki denizin hemen dibindeki gazinoda hem ızgara yediğimiz hem denize girdiğimiz, zamanın durduğu ve hâlâ o yıllarda yaşadığım canım İzmirim; Seni özlüyorum.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili DENGE okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.