Öyle ayrıştık, öyle kinlendik ve öyle öfkeliyiz ki, bırakın insanları, artık sokaktaki kedilerin bile birbirlerine tahammülü yok. Bizden-sizden, Kürt-Türk, A partisi-B partisi, Fenerli-Galatasaraylı, muhafazakar-laik, Atatürkçü-Osmanlıcı adı altında bin parçaya bölündük. "Ben ben" diye diye benliğimizi kaybettik ve biz olmayı unuttuk...
Siyaset yüzünden akrabalar birbirleriyle küs, futbol fanatizmi yüzünden arkadaşlar birbirlerine öfkeli, kendini Atatürkçü diyenler dindarlara muhafazakarlar laiklere düşman, Kürt Türk'le, Doğulu Batılıyla, Alevi Sünniyle, Nakşi Kadiriyle, zengin fakirle, kuzeyli güneyliyle, velhasıl herkes birbiriyle hasım...
Durum o kadar vahim ki yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre;
İnsanların yüzde 74’ü çocuklarının diğer partiyi destekleyen kişinin çocuğuyla oyun oynamasını, yüzde 78’i diğer partiye oy veren biriyle iş yapmayı, yüzde 83’ü kızlarının diğer partiye oy veren birisiyle evlenmesini istemiyor...
Toplum o kadar kutuplaştı ve ayrıştı ki aynı köyden ve aynı mahalleden olanlar birbirlerini "diğeri" olarak görüp aynı kahvehaneye bile gidemez oldular...
Artık herkes birbirini kolayca katagorize edebiliyor, hiç kimse birbirini dinlemiyor, anlamak istemiyor ve sonra da insafsızca yargılayabiliyor. Herkes haklılığını ispat ve muhatabını ikna etmenin peşinde. Hepimizin elinde iki ucu keskin birer kılıç, rastgele sallıyoruz...
Ayrışmanın en fazla olduğu alan ise siyaset. Ne yazık ki başta parti başkanları olmak üzere, medya ve internet bu ayrışmayı körüklemekte. Etrafımız kutuplaşmadan nemalanan insanlarla dolu. Siyaset artık sadece seçim dönemlerinde değil her dönemde aktif ve ne yazık ki spor, iş dünyası, dini meseleler ve sair alanları da doğrudan etkilemekte. Sonuç olarak farklı partileri destekleyen akrabalar, arkadaşlar, komşular ve meslektaşlar adeta birbirlerine düşman ve herkes bir diğerini hırsız, beceriksiz ve hatta hain olarak görüyor...
Netice mi?
Birbirinden nefret eden ve her biri bir diğerini dışlayan insanlardan oluşan bir toplum...
Gelinen durum karşısında insanın aklına "Bu duruma nasıl geldik? Bu durumdan kimler fayda sağlıyor" soruları gelmiyor değil.
Elbetteki bu duruma durduk yerden gelinmedi. İnsanların düşünmesini, okumasını ve bilgilenmesini istemeyen bir kısım odaklar öncelikle kadim değerlerimizi mahvettiler ve sonrasında da düşünmeyen, sorgulamayan, okumayan ve nihayet bilgiden yoksun insanlar ürettiler. Kitap okumak yerine yalan yanlış ve hazır bilgiler içeren internet sitelerine mahkum insanlar, akraba, arkadaş ve saire demeden birkaç tıklamayla birbirlerine olmadık hakaretler ettiler. Kısacası toplum bin parçaya bölündü ve her parça birbirini yok etmenin peşinde...
Şurası bilinmelidir ki biz bütün renklerle birlikte Türkiyeyiz. Bu renklerden birini bile çıkardığımızda geriye ne Türkiye kalır ne de başka birşey. Neyi paylaşamıyoruz, anlamak mümkün değil. Tek yürek olmak varken, bir ve diri olmak dururken kavga etmek, sürekli didişmek ve nihayet parçalanmak niye?
Mehmet Akif Ersoy'un şu dizeleri hiç mi aklımıza gelmiyor:
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez...
Mevlana'nın da dediği gibi;
Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz? Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz?
Ne yazık ki bizler;
İmanda birleştik, İslamda ayrıştık,
Menfaatte birleştik, taksimatta ayrıştık,
Yalanda birleştik, hakikatte ayrıştık...
Sanırım çözüm İmam-ı Şafi ile talebesi Yunus arasında geçen şu yaşanmış hikayede saklı:
İmam-ı Şafii talebelerinden biri olan Yunus ile müzakere yaptığı bir meselede ihtilafa düşer. Öyle ki talebesi öfkesinden dolayı dersi terk eder ve evine gider.
Akşam olunca Yunus kapısının çalındığını fark eder ve "Kim o" diye seslenir. Kapıdaki kişi, "Ben İmam-ı Şafi" der. Yunus kapıyı açar ve kapıda beklemekte olan hocasını görünce hem şaşırır, hem de koskoca İmam-ı Şafi'nin ayağına kadar gelmesiyle utanır.
İmam Şafi ise kapıyı açan talebesi Yunus’a ders niteliğindeki şu müthiş sözleri söyler:
1) Ey Yunus! Bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?
2) Ey Yunus! Yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!
3) Ey Yunus! Hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme.
4) Ey Yunus! Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster.
5) Ey Yunus! Sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster.
6) Ey Yunus! Görevimiz, hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil...
Son sözü Kitab-ı Mukaddes olan Kuran-ı Kerim söylesin:
"Hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra ihtilafa düşüp parçalananlar gibi olmayınız. İşte bunlar için feci bir azap vardır" (Al-i İmran: 105)
Esen Kalın...


ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.