AyFm 100.5
  • 13 Ağustos 2025, Çarşamba

Toprağın susuz kaldığı günlerde

Bu yaz Aydın ovasında yalnızca toprak değil, içimiz de kavruldu. Sıcak güneş tepemizde, suyun eksikliği yüreğimizde… Sezon başında “parselin yarısına su, en fazla iki sulama” dediler. Kadınca bir hesap yaptık: “Şu tarlaya pamuk, şu köşeye mısır…” Defterlerimize tarihler düştük, umutla çapa yaptık. Ama daha ürün boy atamadan karar değişti; bazı ovalara tek sulama.

Bir anne, çocuğunun elinden ekmeğini nasıl yarıya böler, nasıl idare ederse… Biz de suyu öyle pay ettik. Ama su, ekmekten farklı; eksilince hayat eksiliyor.

Çine Adnan Menderes Barajı %12 dolulukta. Kâğıtta bir rakam gibi görünebilir ama ben o yüzdeyi, gözleri nemli bir çocuğun bakışı gibi görüyorum. Susamış, su bekliyor. Çine’de barajdan yalnızca 24 gün su verileceği açıklandığında, köy kahvelerinde sessizlik oldu. Yirmi dört gün… Toprağın takvimine uymayan, çiçeğin, başağın, mısırın hikâyesine uymayan bir süre.

Bir gün geldi; regülatör kapakları Söke yönüne açıldı. Efeler’de su kesildi. Mahalleli yola çıktı, kapaklar açıldı, yön değişti. Su, tıpkı anne şefkati gibi adil olmalıydı; en önce değil, her yere yetmeliydi.

Ama mesele yalnızca suyun miktarı değil. Yöntem… Hâlâ vahşi sulamayla, tarlanın başını berekete boğarken sonunu kuraklığa terk ediyoruz. Anne yüreğiyle bakınca bu adaletsizlik insanın içini burkuyor. Kapalı sistem, damlama… Bunlar lafta değil, sahada olmalı.

Büyük Menderes’in geleceği için yapılan hesaplar içimi ürpertiyor. On beş yıl içinde yerüstü su potansiyelinin üçte ikiye kadar azalabileceğini söylüyorlar. Yeraltısuları da borçlu bir evin bütçesi gibi: Hep ekside. Bu böyle giderse, kuruyan kuyuların başında su bekleyen kadınlar, topraktan değil, gökyüzünden medet umacak.

Ve o kadınların sesleri, bu yaz, tarlada yankılandı:

“Mısırın yaprağı sarardı, su gelmezse koçan olmaz. Koçan olmazsa çocuklara okul harçlığı nereden çıkacak?” – Ayşe, 38, üç çocuk annesi.

“Kuyudan çekecek halim kalmadı, mazot olmuş ateş pahası. Bir de elektrik parası var. Su yoksa ürün yok, ürün yoksa biz de yokuz.” – Emine, 54, pamuk işçisi.

“Geçen yıl iki kez suladık, bereket aldık. Bu yıl bir kez… Yetmez. İkinciyi istiyoruz, yok diyorlar. Tarlanın başı gülüyor, sonu ağlıyor.” – Hatice, 45, incir üreticisi.

Biz kadınlar biliriz; eve giren ekmeği nasıl böleceğimizi, suyu nasıl idare edeceğimizi. Ama bu öyle bir mesele ki, yalnızca mutfağın değil, tarlanın da planı değişmeli. Yüksek su isteyen ürünlere veda etmeyi, suyu damla damla saklamayı öğrenmeliyiz.

Çünkü bu hikâye yalnızca toprağın değil, çocuklarımızın geleceğinin hikâyesi. Onlara yeşil tarlalar, bereketli bağlar bırakmak istiyorsak, bugünden değişmeliyiz. Su, anne gibi şefkatli ve adil akmadıkça, bu toprakların yüzü gülmez.

Ve biz, bu toprakların anaları, sesimizi yükseltmezsek, yarın çocuklarımız “Anne, neden susuz kaldık?” diye sorduğunda verecek cevabımız olmaz. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.