AyFm 100.5
Canlı Dinle
  • 21 Haziran 2025, Cumartesi

Alev alev yanan vicdanımız

Eskiden yaz ayları denince çocukların neşesi, denizlerin serinliği, doğanın en cömert hali gelirdi aklımıza. Şimdi ise bir haber sesiyle irkiliyoruz:

“Orman yangını çıktı…”

Yine bir ciğerimiz yanıyor. Yine dumanlar gökyüzünü karartıyor. Yine doğa feryat ediyor ama biz insanlar hâlâ aynı hataları yapmaya devam ediyoruz.

 

Son yıllarda orman yangınları neden bu kadar arttı, diye sormadan edemiyor insan. Elbette iklim değişikliği, artan sıcaklıklar, kuruyan topraklar ve şiddetli rüzgarlar yangın riskini artırıyor. Ama tek sebep doğa değil… En büyük pay, maalesef insanoğlunun ihmalkârlığında ve doymazlığında gizli.

 

Piknik alanlarında bırakılan cam şişeler, sigara izmaritleri, yakılan kontrolsüz mangallar… Ya da daha kötüsü, rant için bilinçli çıkarılan yangınlar! Bazı yangınların arkasında “betonlaştırmak” amacıyla yapılan planlar olduğunu bilmek insanın içini daha da yakıyor. O ağaçları kesmeye, yakmaya kıyamayan köylünün yüreği yanarken, birkaç kişinin cebini doldurmak için binlerce canlıyı yok etmek hangi vicdana sığar?

 

Orman sadece ağaç değildir. O dalların arasında can bulan sincaplar, kuşlar, kaplumbağalar, arılar… Her biri o yangınlarda ya canlı canlı kavruluyor ya da bir daha yuvalarına dönemiyor. Toprakta ölen sadece ağaç değil, bir ekosistem. Bir düzen. Bir gelecek.

 

Geçen hafta Bağarası ile Böcek Köyü civarında çıkan yangında, köylülerin nasıl canla başla mücadele ettiğini bizzat gördük. Alevlerin yaklaştığı zeytinliklerini korumak için, kimisi kovasını, kimisi bidonunu kaptığı gibi koşmuş yangının üzerine.

Zeytin ağaçlarına kova kova su taşıyan teyzeler, sırtından ter damlayan genç delikanlıları gördük. Belki teknolojileri yoktu, belki ellerinde itfaiye hortumu da yoktu ama içlerinde tarifsiz bir doğa sevgisi vardı.

İnsan bu manzarayı görünce “asıl orman bu yüreklerde yeşeriyor” diyor.

 

Peki ne yapmalıyız? Öncelikle, her birey kendini bu konuda sorumlu hissetmeli. Ormana giderken bir çöp bile bırakmamak, ateş yakmamak, sigara içmemek bir lütuf değil, bir görevdir. Ayrıca eğitim şart. Çocuklara daha küçük yaşlarda doğa sevgisini aşılamalıyız.

Belediyeler, valilikler, devlet kurumları… Hepsi bu konuda daha hassas ve denetleyici olmalı. Yangına ilk müdahale için ekipmanlar çoğaltılmalı, yerel halk bu konuda eğitilmeli ve yangınla mücadele eden kahramanlara daha fazla destek verilmeli.

 

Ve tabii ki en önemlisi: Orman alanları, yangından sonra asla başka bir amaçla kullanılmamalı. Bu kural kesin ve net olmalı. Aksi halde “yanan” sadece orman değil, inancımız olur.

 

Unutmayalım, doğa bize ait değil; biz doğaya aitiz.

Bir ağacın gölgesinde soluklanmak, bir çiçeğin kokusunu duymak, bir kuşun kanat sesine uyanmak… Bunlar parayla satın alınmaz. Bunlar, korunması gereken kutsal mirasımızdır.

 

Ormanlar yandıkça sadece ağaç değil, vicdan da kül oluyor.

Artık birilerinin değil, hepimizin “içinin yanma” zamanı geldi.

Çünkü biz bu dünyayı dedelerimizden miras değil, çocuklarımızdan ödünç aldık…

 

Ve her yangında biraz daha eksiliyoruz. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.