Geçenlerde oğlumla yaşadığımız küçük bir olay beni derin düşüncelere itti. Onu farkında olmadan kırdığım bir anda, gözlerimin içine bakarak dedi ki: “Benden özür dilemelisin.” Öyle net, öyle doğaldı ki bu cümle. İçtenlikle hissettiğini söyledi, ne utanarak ne de çekinerek. O an içimden “Ne kadar güçlü bir davranış bu,” diye geçirdim. Çünkü biz yetişkinler, artık böyle şeyleri kolay kolay yapamıyoruz.
Bir düşünün… Biri bizi kırdığında, incittiğinde, içten içe özür bekliyor muyuz? Elbette bekliyoruz. Ama o özürü istemek çoğu zaman içimizde kalıyor. Ya gurur yapıyoruz, ya karşı taraf anlamaz diye düşünüyoruz. Bazen de “Boşver, geçer” deyip sustuğumuzu sanıyoruz. Ama aslında geçmiyor. İçimizde bir yerlerde birikiyor o küçük kırgınlıklar. Bir gün bir bakıyoruz ki, hiçbir şey olmamış gibi görünen ilişkilerin altında sessizlik yığılı.
Çocuklar ise tam tersi. Onlar birini kırdıklarında özür dilemekten çekinmiyor. Onları üzdüğünüzde de bunu dile getirmekten. Ne hissettiklerini söylemekte özgürler çünkü daha öğrenmediler “bastırmayı”. Daha bilmiyorlar, özür istemenin “zayıflık” gibi görüldüğü bir dünyada yaşadıklarını. Ve belki de bu yüzden biz onlardan çok şey öğrenmeliyiz.
Biz büyüdükçe, gururla birlikte kibir de büyüyor içimizde. Kimse haksız olmak istemiyor. Kimse hata yaptığını kabul etmek istemiyor. Özür dilemek bir eksiklikmiş gibi görülüyor. Oysa tam tersi. Özür dilemek, büyüklüktür. Yanlış yaptığını görmek, bunu kabul etmek ve karşındakine “Haklısın, seni incittim” diyebilmek, yürek ister. O yüzden özür dilemek zayıflık değil, gerçek bir güçtür.
Aynı şekilde özür beklemek de bir hak. Bizi üzen birine “Bu söylediklerin beni kırdı” diyebilmek, duygularımıza sahip çıkmaktır. Ama biz ne yapıyoruz? Genelde kendimizi yiyoruz. Sessiz kalıyoruz. Bir özür beklerken, o sessizliğin içinde kendi içimizde bir kavga başlıyor. Ve sonra kırgınlıklar birikiyor, duvarlar örülüyor, mesafeler açılıyor.
Belki de oğlumun o sözü, bize unuttuğumuz bir şeyi hatırlatıyor: Özür dilemek ve özür istemek, insan olmanın bir parçası. Saf, temiz, gerçek bir parçası. Ve biz bu gerçeği unuttuğumuzda, ilişkilerimiz sahte bir nezaketin içine sıkışıyor.
Şimdi kendimize sormanın zamanı: En son ne zaman “Beni üzdün, senden bir özür bekliyorum” dedik? Ve en son ne zaman içten bir şekilde “Özür dilerim, seni kırmak istememiştim” diyebildik?
Belki de bugün, en çok ihtiyacımız olan şey bu: Daha çok dinlemek, daha çok hissetmek ve gerektiğinde kalpten bir özür dilemek. Çünkü bazen bir “özür dilerim”, en derin yaraları bile sarar. Ve o yara sarıldığında, hem karşımızdakini hem de kendimizi iyileştirir.
Sen en son ne zaman gerçekten “özür dilerim” dedin?
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.