Son zamanlarda hepimiz benzer bir tedirginlikle yaşıyoruz.
Bir sabah kahvaltısını yapmış, işine gücüne gitmiş biri…
Öğle saatlerinde fenalaşıyor.
Akşamına vefat haberi geliyor.
Kalp krizi.
Pıhtı.
Emboli.
Birdenbire.
Sessizce.
Hiçbir uyarı vermeden.
Bu birkaç ayda çevremde tanıdığım ya da bir iki derece uzağımda olan kaç kişi gitti, sayısını unuttum. Ve artık herkes aynı soruyu soruyor:
“Bize ne oldu?”
Gerçekten ne oldu?
Korona günlerinde bile bu kadar çok ani ölüm yaşanmadı.
O zaman bile “risk grubu” vardı. Yaş, kronik hastalık, bağışıklık durumu…
Ama şimdi risk grubu diye bir şey kalmadı.
Spor yapan da gidiyor, yeni çocuk sahibi olan da.
Daha 35’inde, 40’ında, hayatının en verimli döneminde insanlar aramızdan çekilip gidiyor.
Eskiden anne-babalarımıza “aman dikkat et, tansiyonuna bak” derdik.
Şimdi çocuklar annelerini, babalarını değil, arkadaşlarını, eşlerini, kardeşlerini kaybediyor.
Yeni bir çağın içindeyiz sanki. Ve bu çağda bedenlerimiz artık bu yükü taşımakta zorlanıyor.
Artık herkesin dilinde aynı kelime var: Pıhtı.
Ve kimse bu kadar çok duymaya alışkın değil.
Doktorlar konuşuyor, veriler açıklanıyor, ama sokaktaki insan sadece olan bitene bakıyor:
Genç yaşta, ani ölümler.
Sürekli, peş peşe.
İnsanın aklına bin türlü soru geliyor.
Yediklerimiz mi?
Aldığımız ilaçlar, vitaminler, katkı maddeleri mi?
Stres mi, uykusuzluk mu?
Geçmişte yaşadığımız enfeksiyonların uzun vadeli etkileri mi?
Hareketsiz yaşam mı, sürekli ekran karşısında geçen saatler mi?
Hepsi olabilir.
Ama hangisi daha baskın, hangisi bu kadar çok can alıyor, hâlâ net bir cevabımız yok.
Bildiklerimiz belli ama:
Kalbimiz artık daha kırılgan.
Daha çabuk yoruluyoruz.
Geceleri rahat uyuyamıyoruz.
İç huzurumuzla bağımız zayıfladı.
Nefes alsak bile derinlemesine yaşayamıyoruz.
Bu çağda her şey hızlandı. Ama belki de kalbimiz bu hıza yetişemedi.
Çünkü kalp, hızla değil, ritimle çalışır.
İç huzurla, uyumla, dengeyle.
Oysa biz bu dengeyi çoktan kaybettik.
Bugün bir şey söylemek zorundayız:
“Kalbinize iyi bakın.”
Gerçekten iyi bakın.
Yediğiniz şeyin içeriğini sorgulayın.
Ruhunuzu boğan ilişkilerden, işlerden, çevrelerden uzaklaşın.
Uykunuza, su içmenize, nefesinize dikkat edin.
Sizi tüketen her şeyden, mümkünse, uzaklaşın.
Çünkü kalp, sadece bir organ değil.
Kalp, yaşama bağlandığımız yerdir.
Bu işin şakası yok.
Bu artık sadece sağlık meselesi değil, bu bir farkındalık meselesi.
Sevdiğiniz insanlara da bunu söyleyin.
Ne çok sevdiğinizi, ne kadar değerli olduklarını hatırlatın.
Ve hatırlayın:
Birini kaybettiğinizde, geri dönüşü yok.
Ama yaşamı değiştirmenin hâlâ yolu var.
Bugün varsa, hâlâ şansınız var.
Kendinize iyi bakın. Gerçekten.
Çünkü bu dünya, sizsiz eksik olur.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.